“Harabat ehlini hor görme Zakir
Defineye malik viraneler var.”
Bazen bir mısra, bir ömürlük ders verir. Bazen bir söz, hayatın yönünü değiştirir. Bu söz de öyle. İçinde hem uyarı var hem umut. Hem bir sitem, hem bir davet… Çünkü bu söz, yüreği açık olanlara seslenir. Görünene aldanma der. Dıştan bakarak hüküm verme. Zahiriyle insanı tartma…
Kimdir harabat ehli?
Toplumun kenarına itilmiş, garip kalmış, belki kimsesiz, belki meczuplaşmış, belki diline sahip olamamış ama kalbini Allah’a açmış kullardır. Onlar, kılık kıyafete değil, gönül haline önem verir. Onlar, görünmek için değil, bilinmemek için yaşar. Kalabalıklarda kaybolurlar ama gök katında isimleri bilinir.
Hz. Mevlânâ, “Nice hırkalar gördüm içinde insan yok, nice insanlar gördüm üzerinde hırka yok” derken işte bu gerçeği hatırlatıyordu. Çünkü hakiki ölçü kalptir, niyetlerdir, iç derinliğidir. Ve kalplerin sırrını yalnız Allah bilir.
Harabat ehlini küçümsemek, yalnız bir kişiyi değil, Allah’ın kullarına olan nazarını hafife almaktır. Çünkü o kişiler belki de duaya kalktığında, melekler onların ardından “amin” der. Biz kim oluyoruz da onları sırf dış görünüşleriyle küçümsüyoruz?
Bir gün büyük veli Beyazid-i Bestami, bir harabeye yaklaşır. İçerde üstü başı perişan bir adam görür. Adam meczuptur. İnsanlar ondan kaçmakta, yüzünü dahi çevirmektedir. Beyazid ise yaklaşır, onun önünde edeple eğilir, elini öper. Yanındakiler hayretle sorar:
Efendim, bu adam meczup değil mi? Herkes kaçar, siz neden saygı gösterdiniz?
Şöyle der:Siz onun deli olduğunu gördünüz, ben ise Allah’tan korkan bir kul gördüm. Kimseye görünmek istememesi, belki de onu Allah’a daha yakın kılmıştır.Evet, biz genellikle görünenle yetiniriz. Çünkü zahire mahkûm olmuşuz. Ama tasavvuf bize hep der ki: “Dışa değil, içe bak. Şekle değil, öze yönel. Kalıbı değil, kalbi oku.”
Bugün ne kadar da ihtiyaç duyuyoruz bu bakışa... Çünkü dünyamız görselliğe boğuldu, ruh gözümüz körleşti. Takip ettiğimiz insanlar, en çok konuşanlar; dinlediğimiz kişiler, en çok parlayanlar oldu. Oysa Allah’ın velileri sessizdir, sade yaşar, gösteriş bilmez. Gönülleri açıktır ama dilleri kapaladır. Ve biz onları kaçırıyoruz. Belki aynı sokakta yürüdüğümüz bir veli, bizden önce sabah namazında dua etti de haberimiz olmadı. Belki aynı otobüste yanımıza oturan yaşlı kadın, bir ömrü Allah’a adadı da biz onu yoksul zannedip başımızı çevirdik.Ne demiş Yunus:
“Sakın kimseyi hor görme,
Gerçek erenler belli olmaz.
Nice kimseler gördüm ki,
Yüzü yerde, gönlü arşta.”
Belki de en büyük keşif, en gizli hazineler dışarıda değil, “ön yargısız bakışta” gizlidir. Her insan bir âlemdir. Her gönül bir sır sandığıdır. Ve harabat ehli, o sandığın anahtarı olabilir. Yeter ki sen, gönül kapını açık tutasın…
Nurullah Özgün