Nurullah ÖZGÜN

KAYBOLAN BİR MEDENİYET BİÇİMİ 'ÜSLUP

Nurullah ÖZGÜN

Her çağın kendine özgü bir krizi vardır. Bazen bu kriz ekonomiyle görünür, bazen siyasetle, bazen de değerlerin sarsılmasıyla… Ama sessiz ve derin bir kriz var ki, toplumları içten içe çökertir: Üslup krizi.
Bugün toplumumuzda en çok yaralanan şey sözün kendisidir. Artık hakikat bile doğru biçimde anlatılamıyor. Zira mesele sadece ne söylediğimiz değil; nasıl söylediğimizdir. Ve biz, bu “nasıl”ı kaybettik.
Artık sokakta, ekranda, mecliste, evde, okulda, kahvede ve sosyal medyada herkes bir şey söylüyor. Ama çok azı anlatıyor, daha da azı anlaşılıyor. Çünkü söz, bir bağ kurmak içindir; biz ise sözle artık duvar örüyoruz.
Kimse muhatabını kazanmaya çalışmıyor. Herkes haklı çıkmanın peşinde. Herkes konuşuyor, ama kimse dinlemiyor. Ve bu gürültünün içinde, asıl mesele kayboluyor: Sözün inceliği, nezaketin dili, anlayışın tonu…
Söz, bir şefkat aracı olmaktan çıkıp bir üstünlük silahına dönüşmüş durumda. Oysa geçmişte biz sözü az konuşur, öz söyler, edeble tartardık. Şimdi ise çok konuşuluyor ama az anlaşılıyor; çünkü artık dilimiz bilgi taşısa bile, kalbimiz hikmet taşımıyor.
Bir toplumun dilindeki üslup, kalbindeki ahlakın izdüşümüdür. Bugün üslubumuz sertleştiyse, bu sadece kelimelerle ilgili bir bozulma değildir. Bu, aynı zamanda merhametin azaldığının, sabrın tükendiğinin, anlayışın kaybolduğunun göstergesidir.
Dil sertleşti çünkü kalpler katılaştı. Üslup kırıcılaştı çünkü niyetler bulanıklaştı. Artık insanlar birbirine laf yetiştiriyor ama gönül yetiştiremiyor. Oysa İslam'ın en temel öğretilerinden biri şudur: “Yumuşak söz, kalbi fetheder.” Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
“Allah, yumuşak davrananı sever; yumuşaklıkla yapılan işleri de bereketli kılar.”(Müslim, Birr, 77)
Ama ne acıdır ki bugün yumuşaklık zayıflık sayılıyor; sertlik ise karizma… Oysa en güçlü söz, en incelikli olandır.
Toplumda özellikle dinî, sosyal, politik meseleler konuşulurken kullanılan dilin ne kadar kırıcı, dışlayıcı, hatta ötekileştirici olduğunu görmek üzücü. Din adına konuşan biri, karşısındakini imha etmeye çalışıyor. Bir fikir beyan eden, hemen yaftalanıyor. İnsanlar görüş bildirmekten çok, tehdit savuruyor gibi konuşuyor.
Nezaket, anlayış, sabır, dinleme, bağ kurma… Bunlar artık adeta lüks davranışlar hâline geldi. Oysa İslâm tarihinde en büyük değişimler, kılıçla değil, kelamla sağlanmıştı. Sahabenin kalplerini fetheden şey, Peygamber Efendimizin sözündeki hikmet ve nezaketti.
Bugün en büyük üslup erozyonu sosyal medya üzerinden yaşanıyor. İnsanlar artık birbirine yüzünü göstermeden, adını vermeden hakaret edebiliyor. Eleştiri adı altında linç kültürü, yorum adı altında ahlaksızlık yapılabiliyor. İnsanlar karşısındakinin ruhunu değil, zayıf noktasını hedef alıyor. Bu da gösteriyor ki, artık üslup değil, öfke yönetiyor dili.
Bu durum sadece bireysel ilişkileri değil, toplumsal barışı da zedeliyor. Çünkü söz, ya inşa eder ya yıkar. Üslup bozulursa, aile dağılır, cemiyet çözülür, kardeşlik yerini düşmanlığa bırakır. Bugün bir fikir söyleyemeden insanlar düşman ilan ediliyorsa, sebebi sadece fikrin kendisi değil, üslubun çoktan yok olmuş olmasıdır.
Toplumun üslup sorunu çözülmeden, eğitim, adalet, ekonomi ya da siyaset düzelse bile kalıcı bir iyilik oluşmaz. Çünkü üslup, insanın insanla olan en ilk ve en sürekli temasıdır.
Biz bu meseleyi küçümsedik. Üslubu bir süs sandık, bir detay. Oysa üslup, özü taşıyan kaptır. Kap kirliyse, içindeki en güzel şey bile kirlenmiş gibi görünür. Hakikat, nezaketle söylenmediği zaman karşı tarafta direnç oluşturur. Bu yüzden artık yalnızca hakikati savunmak yetmez; onu en güzel şekilde dile getirmek gerekir.
Ey kendini hakka, adalete, dine, ahlaka adamış insan…Unutma ki, kelamın hakikati taşıdığı kadar, taşıma biçimi de önemlidir.
Bir söz, ancak kalpten çıkarsa kalbe ulaşır.
Bağırarak değil, dokunarak değiştirir insan.
Ve gerçek güç, kırmadan inşa edebilme kudretidir.
Şimdi hep birlikte şunu sormak zorundayız:
Toplumca güzel söz söylemeyi, yumuşak konuşmayı, nezaketle anlatmayı yeniden öğrenebilir miyiz?Cevap "evet"se, o zaman kurtuluş hâlâ mümkündür.Ama “Böyle gelmiş, böyle gider” diyorsak, sözün değeriyle birlikte insanlığımızı da yitiriyoruz demektir.Çünkü üslup, sadece sözün biçimi değil; insanın kimliğidir.Ve biz kimliğimizi sözün asaletiyle koruyabiliriz.

Nurullah Özgün

Yazarın Diğer Yazıları