Nurullah ÖZGÜN

Zayi Ederken Ziyan Olan İnsan

Nurullah ÖZGÜN

İnsan, varlık âleminin en kıymetli parçasıdır. Kendisine ruh üflenmiş, yeryüzünde halife kılınmış, yüklenmekten kaçınılan emaneti omuzlamış bir varlıktır. Ne var ki bu yüce emaneti taşırken bazen kendi kıymetini unutur, ne için yaratıldığını, nereye gittiğini, hangi istikamette yürüdüğünü fark etmeden sürüklenir. İşte o an insan, yavaş yavaş kendini zayi etmeye başlar. Ve insan kendini zayi ettikçe, zamanla bir ziyan hâline gelir. Zira Allah, insanı boşuna yaratmamış; onu başıboş da bırakmamıştır:
“İnsan, başıboş bırakılacağını mı sanır?”
(Kıyamet Suresi, 36)Kendini başıboş sanan insan, sorumluluklarını terk eder, gaye ve istikametini yitirir. Artık sadece yaşayan bir bedene dönüşür; ruhu susuz, kalbi ışıksız, gönlü yönsüz kalır. Tıpkı bir pusulası olmayan gemi gibi… Gideceği yönü bilemeden dalgalar arasında savrulur. Bu savruluşun farkına varmayan kişi, zamanla içten içe tükenir. İşte bu tükeniş, bir çeşit “ziyan”dır.
Kur’an, bu hakikati en veciz şekliyle Asr Suresi’nde dile getirir: “Asra yemin olsun ki, insan gerçekten hüsrandadır. Ancak iman edenler, salih amel işleyenler, birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler müstesna.”(Asr Suresi, 1-3)
Asr Suresi, aslında insanlık tarihinin bir özetidir. Varlıkla şımaran, imtihanla savrulan, gafletle kararan insanın iç dünyasına ayna tutar. Çünkü insan, zamanın içinde yaşar ama çoğu kez zamanla birlikte kendini de tüketir. Vakti kıymet bilmeden geçirir, sağlığı nimetten çok alışkanlık zanneder, ruhunu beslemeyi ise hep erteler.
Oysa Resûlullah Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurur:
“İki nimet vardır ki, insanların çoğu onların kıymetini bilmez: Sağlık ve boş vakit.”
(Buhârî, Rikak, 1)
Bugün birçok insan, fiziksel olarak sağlıklı, zaman olarak rahat olduğu hâlde iç dünyasında bir yıkım yaşamaktadır. Yani dışı var, içi yok… Bilgisi var, hikmeti yok… Konuşması var, tesiri yok… İşte zayi edilen en büyük sermaye: insanın kendisidir.
İnsanın içini boşaltan, onu kıymetsizleştiren şey, sadece günahlar değildir. Bazen sıradanlık, bazen amaçsızlık, bazen sadece "yaşıyor olmak" duygusu da insanı tüketir. Gündelik meşgaleler, geçici arzular, reklâmlar, tutkular, sürekli bir şey olma hâli… Bütün bunlar insanın içindeki asıl benliğini silikleştirir.
Kur’an, kalbiyle, gözüyle, kulağıyla gerçeği görmek istemeyen, hakikate yüz çeviren insanın hâlini şöyle anlatır: “Onların kalpleri vardır, onunla anlamazlar; gözleri vardır, onunla görmezler; kulakları vardır, onunla işitmezler. İşte onlar hayvanlar gibidir, hatta daha da sapıktırlar. İşte onlar gafillerin ta kendileridir.”(A’râf Suresi, 179)
Bu ayet, sadece aklını kullanmayan değil; kalbini de işletmeyen, duyu organlarını hakikate kapatan insanın içine düştüğü derin gaflet çukurunu tarif eder. O insan, artık sadece “zayi” değil, aynı zamanda çevresine de zarar veren bir “ziyan kaynağı”dır.
Peki çözüm nedir?Önce insan, kendini tekrar bulmalı. Yani “ben kimim, niçin yaşıyorum, nereye gidiyorum” sorularını kendisine samimiyetle sormalı. Ardından bu sorulara kalbinin derinliklerinden gelen cevaplara kulak vermeli.
Resûlullah (s.a.v) bir başka hadisinde kurtuluşun yolunu açıkça gösteriyor: “Akıllı kişi, nefsini hesaba çeken ve ölümden sonrası için çalışan kimsedir. Aciz kişi ise, nefsini arzularının peşine takan ve Allah’tan (karşılığı olmayan) temennilerde bulunandır.”(Tirmizî, Kıyamet, 25)
Kurtuluş; kendini tanımakla, özüne dönmekle, fıtratla buluşmakla mümkündür. İnsanı zayi olmaktan koruyacak olan şey; imanla, salih amelle, sabırla ve hakkı tavsiye eden bir istikamette yürümektir. Modern çağın karmaşası içinde kaybolan insan ancak bu esaslarla yeniden inşa edilebilir.
Unutulmamalıdır ki;“Kim Rahmân’ın zikrinden yüz çevirirse, Biz ona bir şeytanı musallat ederiz; artık o, onun yakın dostudur.”(Zuhruf Suresi, 36)
Zikirden uzaklaşmak, hakikatten kopmak, insanı zayi eder. Kalbin boşluğu, mutlaka bir şeyle dolar. Ya Rahman’ın zikriyle ya da nefsin fısıltısıyla… Biri hayat verir, diğeri ziyan doğurur.
Sonuç olarak;Zaman geçer, gençlik biter, fırsatlar tükenir… Ama insan zayi olursa, geriye hiçbir şey kalmaz. O yüzden insan, en çok kendini korumalıdır. Kendini tanımalı, nefsini terbiye etmeli, kalbini diri tutmalıdır. Zira zayi olan bir ömür, dünyada kayıptır; ahirette ise hesap sebebidir.
Haydi şimdi kendimize soralım:
Ben gerçekten yaşıyor muyum, yoksa sadece tüketiyor muyum?

Nurullah Özgün

Yazarın Diğer Yazıları